Artık üniversite ile ilişkisi olmayan kalmadı gibi. Neredeyse herkesin ailesinde en az bir üniversite mezunu, herkesin hayat hikayesinde bir üniversite sınavı var diyebiliriz.
Ancak üniversitenin ne olduğunu veya ne yapması gerektiğini kimse açıkça söylemiyor. Sanırım bir “yasak” olarak saklanıyor. Çoğu üniversite mezununa bile sorsanız eksik veya yanlış cevap vereceğinden eminim. Zaten, üniversitelerin bu halde olmasını, biraz da insanların hatta akademisyenlerin bile kafasında oturttuğu yanlış yere borçluyuz.
Pek iyi, üniversite nedir? ne işe yarar?
Üniverstenin tanımlı 4 ana görevi vardır, diğer bütün faaliyetleri bu 4 ana çatı altında toplanabilir:
1. Araştırma yapmak/Fikir üretmek (bu her zaman 1. sıradadır, çünkü araştırma yoksa, verilecek bir eğitim yok demektir)
2. Eğitim vermek/insan yetiştirmek ( öyle ya araştırma için insan lazım)
3. Bilirkişilik hizmetleri/Bilgilendirme
4. Toplumsal konularda, topluma yol göstermek.
Gelelim bu yazıya neden ihtiyaç duyduğumuza! Çünkü birileri üniversite kavramını yeniden tanımlıyor. Zaten en tehlikeli şey, bir kavramın yeniden tanımlanmasıdır. Üniversiteyi sadece eğitim verilen bir yer zanneden, azımsanmayacak bir çoğunluk giderek artıyor. Üzülerek belirtiyorum ki bu kişiler ne yazık ki akademisyenler arasında bile var.
Bakın, üniversite tanımı itibariyle her zaman, herkese, her fikre, her çalışmaya açıktır. Üniversitenin mesai saati olmaz. Üniversitede fikir ayrımı, din, dil, ırk ayrımı olmaz. Herkes düşüncesini özgürce ifade edebilir ve her fikir tartışılabilir. Bu üniversitenin özünden gelir.
Türkiyede birileri üniversiteleri liseye çevirmeye çalışıyor. Neler mi oluyor. Birincisi üniversiteler liseler gibi sadece gündüzleri açık birer kurum olarak tasarlanıyor. Oysaki araştırmanın saati olmaz, zaten iyi bir üniversitenin en belirgin özelliklerinden birisi de 24 saat çalışan birilerinin bulunmasıdır.
Yine bununla yetinilmiyor, birileri araştırma olmadan fakülte veya bölüm kurabiliyor. Oysaki fakülte, tanım itibariyle bir ekol gerektirir. Yani mesela neden aynı şehirde ikinci bir üniversite kuruluyor? Akademik olarak bunun izahı nedir? Akademi şayet paraya hizmet ediyorsa, para kaygısıyla üniversite kurulduğu söylenebilir, akademi şayet politikaya hizmet ediyorsa, politik kaygılarla kurulduğu da söylenebilir ancak akademik olarak ikinci bir üniversitenin tek izahı (diğer bütün kaygılardan ırak olarak) farklı bir ekol kurmaktır. Her fakülte bir ekoldür. Yani A üniversitesinin mühendislik fakültesi ile B üniversitesinin mühendislik fakültesi arasında bir ekol farkı olmuyorsa bu üniversitelerin/fakültelerin kuruluşunda bir sakatlık var demektir. Ya da daha acısı, başka kaygılar güdülüyor demektir.
Mesela, mezun olan kişinin problemlere yaklaşmasından, ortaya koyduğu ürünlerden, düşünme şeklinden, hangi fakülteye, hangi üniversiteye ait olduğu açıkça söylenemiyorsa, bu fakülteler işlerini yapamıyorlar, yeni bir ekol ortaya koyamıyorlar, birbirini kopyalayıp duruyorlar demektir.
Gelelim üniversitelerin farklarına. Günümüzde ismi “eğitim üniversitesi” olan üniversiteler çıkmaya başladı. Sadece Türkiyede değil, dünyanın her yerinde bu sektörü karlı gören pek çok yatırımcı ticari amaçlarla bu sektöre girdi. Ne yazık ki maddi sıkıntıları olan pek çok akademisyenin de prensiplerinden taviz vererek “eğitim üniversitlerinde” yer bulduğunu üzülerek görüyoruz.
Burada önemli bir hususu belirtmek isterim, özel veya vakıf üniversitesi ile devlet üniversitesi ayrımı “eğitim” ve araştırma üniversiteleri arasındaki ayrım ile aynı değildir. Çok iyi araştırmalar çıkaran vakıf üniversiteleri olduğu gibi, eğitim amacıyla kurulan pek çok devlet üniversitesi de vardır (veya tam tersi).
Pek ala, diyelim ki listemizdeki 3. bilirkişilik (expertise) hizmetini de mahkemelere sunulan bir hizmet olarak görüyoruz veya ancak birileri üniversitenin kapısını çalıp bir konuda fikir danışdığında bu hizmeti “istersek” veriyoruz.
Listemizdeki 4. madde olan toplum ile olan ilişkilerimiz ne durumda?
Her akademisyenin sorması gereken en önemli soru bu. Bugün kaç kişiye faydam dokundu? Daha da belirgin olması açısından soruyu netleştiriyorum, “Bugün akademi dışındaki kaç kişiye faydam dokundu?”. Çünkü araştırma, eğitim ve bilirkişiliğin dışındaki dördüncü maddeden bahsediyoruz. Bir akademisyenin, zaten öğrencilere faydası dokunması, zaten araştırma yapması gerekiyor. Bunun dışında, günlük hayatını yaşayan, onlarca meslek kolunda çalışan, hatta hayatında hiç üniversiteye gitmemiş kişiler için neler yapıyoruz? Bu kişilere ulaşıp dünyadaki gelişmeleri bu kişilerin ufkunu açıcı yenilikleri paylaşıyor muyuz? Bu kişilerin soruları / sorunları ile ilgilieniyor muyuz? Yoksa kapalı kapılar ardında “bilim” ile mi ilgileniyoruz?
Evet toplumsal olaylarda, basın, üniversitelerin kapısını çaldığında bilgilendiriryoruz. Mesela deprem olduğunda, televizyonlar profesörlerle doluyor, veya savaş tehdidi olduğunda akademisyenler/stratejistler her kanalda çıkmaya başlıyor. Peki basın kapıyı çalmadığında da bir gayretimiz var mı?
Mesela, bir bilim insanının en belirgin özelliği, uğraştığı en karmaşık şeyleri bile, bir çocuğun anlayacağı basitlikte anlatabilmesidir. Üniversitelerin bir görevi de, herkesin bilgilenmesini sağlayacak, halka yönelik (şimdilerde popüler diyorlar), bilginedirme kanalları kurmasıdır. Mesela niçin halka açık seminerler toplantılar yapmak yerine, bir grup insanın kapalı kapılar arkasıında toplandığı toplantılar yapmayı tercih ediyoruz? Tamam bunlar da olsun, belki sadece o konuda uğraşan az sayıdaki insanın yıllarını vererek geldikleri noktayı bir adım iler götürme çabası için bunlara ihtiyaç var; ama bu toplumun da üniversitelere ihtiyacı yok mu? Gerçekten halk ile tam anlamıyla kaynaşmış bir üniversitemiz var mı? Gerçekten bir iş adamı, bir sanayici, bir tüccar veya bir çiftçi, bir konuyu danışmak istediğinde gideceği ilk yer üniversiteler mi? Hele ki bu kişiler üniversite sıralarında yıllarını harcamış üniversite mezunu kişilerse ve bir fikir danışmak için bile üniversitelere gelmiyorlarsa … Yazının geri kalan kısmını yazmayacağım. Ancak insanlar gerisini yazıyorlar. Yukarıdaki 4 maddeye ilave bir madde olarak “diploma verilen yer” diyen çok sayıda yorumu, biraz internetten araştıranlar görebilir. İşte buna üzülmeyen, buradaki vahameti görmeyenin de bence üniversitede yeri yok.
Başta sorduğumuz soruya cevap verelim, bir ülkenin en değerli kurumları, beyni, üniversiteleridir. Bir toplumun, kültürü, birikimi, tarihi üniversiteleridir. Bir ülkenin geçmişi ve geleceği üniversiteleridir. Daha çok çalışacağız…
Recent Comments