Rent the Runway firmasının kurulması ve veri madenciliği ile moda dünyasını birleşmesinin tatlı hikayesi Amerikadaki elbise ve takı kiralama modeli (ki ortalama olarak kadınların yılda 64 parçayı sadece bir kere giyebilmek için aldıklarını iddia olunur). Elbisleri birer Truva atı gibi gören ve kiralamanın amazonu olmaya çalışan firmanın, elbise ölçüsünden (40 farklı veri noktasının testini gerektiriyormuş) teslim tarihine kadar en ufak bir hata şansı bulunmuyor ve hangi elbiselerin daha çok talep göreceğini tahmin algoritmalarını sürekli geliştiriyorlar (bir elbise ortalama 30 kere giyiliyormuş). http://www.forbes.com/sites/stevenbertoni/2014/08/20/how-mixing-data-and-fashion-can-make-rent-the-runway-techs-next-billion-dollar-star/?utm_campaign=techtwittersf&utm_source=twitter&utm_medium=social
Ağ Tarafsızlığı
Ağ tarafsızlığı giderek önemini arttırıyor. Vakti zamanında kendi sitemde bu konuyu yazmıştım (http://mis.sadievrenseker.com/2014/06/ag-tarafsizligi-net-neutrality/ ) ve hatta faydası olur diye vikipedi’de de ilk kez bu maddeyi ben oluşturmuştum (sonrasında da dokunan olmamış: http://tr.wikipedia.org/wiki/Ağ_tarafsızlığı ) FCC bu konudaki yorumları toplama süresini 15 eylüle kadar uzattı. Daha şimdiden 1 milyondan fazla yorum gelmiş: http://www.pcworld.com/article/2466100/fcc-extends-net-neutrality-comment-period-to-sept-15.html
Ayrıca John Oliver’ın konu ile ilgili videosu : https://www.youtube.com/watch?v=fpbOEoRrHyU
Google Kabloları Köpekbalığı Koruması
Google, bir işletme olarak ilk kez kıtalar arası internet hattı döşüyor. Amerikadan asya kıtasına döşenen hatlarla asyadaki internet hızını arttrımayı ve dolayısıyla daha çok kazanmayı hedefliyor. Bu hatlar için en büyük tehditlerden birisi de deniz altı yaşamı. Köpek balıklarının bu hatlara saldırmayı sevdiği biliniyor. Google’ın buna karşı çözümü: http://youtu.be/1ex7uTQf4bQ
Uygulamalı İşletme Dersleri Liselerde
Türkiyede son 20 yıldır bir dönüşüm yaşanıyor ve üniversiteler, liseler ve eğitim sistemi amerikan sistemine dönüyor. Eski mühendishane yok artık, teknik ve bilim yerine daha çok işlevsel içerikler ağarlık kazanıyor, derslerin sayısı da içeriği de azaltılıyor.
Şayet amacınız daha çok yönetim seviyesine insan yetiştirmekse (ki kesinlikle Türkiyedeki en büyük ihtiyaçlardan birisidir, hatta Türkiyenin çok iyi mühendis ve doktorlara sahip olup dünya çapında marka üretememesi de bunun bir neticesidir, başarılı yönetici sıkıntımız var) bu doğru bir karar olabilir ancak ders içeriklerinin de buna göre şekillenmesi ve daha çok uygulama kazanması gerekir.
Bakınız, orta öğrenim seviyesinde işletme kurma dersleri ve öğrencilerin kendi şirketlerini kurdukları bu örnek ders: http://techcrunch.com/2014/08/08/middle-schoolers-learn-about-startups-by-launching-their-own/?ncid=rss&utm_source=feedburner&utm_medium=feed&utm_campaign=Feed%3A+Techcrunch+%28TechCrunch%29
Next Door Sosyal Ağ Uygulaması
Yeni bir sosyal ağ: https://nextdoor.com/ komşuların birbirini eklediği ve insanın komşusu ile sosyal ağda tanıştığı vakit geçirdiği bir ağ. İddiası, bir anti-facebook ağı olması. Yani facebookta kötü ne varsa burada yokmuş. Henüz Türkiyedeki adresler yok sadece Amerikadaki adresler var, ne kadar zamanda yayılır bilmiyorum ama sosyal ağın bir güzel yanı da henüz para kazanmıyor olması. Bakalım ne kadar tutacak beraber göreceğiz.
Azure ve DocumentDB
Microsoft Azure, DocumentDB ile bir açılım planlıyor ve NoSQL piyasasına giriyor ancak ne kadar tutar bilmiyorum çünkü rakipleri çok önceden ve çok güçlü bir şekilde zaten girdi. Sanırım şu anda en yaygın teknoloji Apache elinde ayrıca Amazon, IBM, Oracle, Google gibi çok sayıda firma zaten piyasada. Bana mı öyle geliyor bilmiyorum ama MS giderek daha da yavaşlıyor. http://www.computerworld.com/s/article/9250577/Microsoft_jumps_into_NoSQL_market_with_new_Azure_data_store
Java One 2014
9-11 eylül 2014 tarihleri arasında java one var ve sanırım bir kısmı online olacak ilgilenenler şimdiden sayfayı takibe alabilir. Bu da bu senenin videolarından: http://www.youtube.com/watch?v=DGa6MAibjzA
Saatleri Ayarlama Enstitüsü
Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Ahmet Hamdi Tanpınar
Kitap kültürel, dini, psikolojik ve sosyal pek çok konunun kritik edildiği tam bir sosyal bilim fakültesi gibi. Türkiyeyi özellikle de yakın Türkiye tarihini ve günümüzdeki bürokrasiyi, toplum algısını ve insan ilişkilerini anlamak isteyenler için paha biçilmez bir kaynak kitaptır.
kitaptaki bir kaç konu başlığını ve işleniş şeklinı aşağıda özetlemeye çalıştım.
1. Hürriyet.
‘Bu kelimeyi bugün sadece siyasi manasında kullanıyoruz. Ne yazık! Onu politikaya mahsus birşey addedenler korkarım ki, hiçbir zaman manasını anlamayacaklardır. Politikadaki hürriyet, bir yığın hürriyetsizliğin anahtarı vey ardına kadar açık duran kapısıdır. Meğer ki dünyanın en kıt nimeti olsun; ve bir tek insan onunla şöyl eiyice karnını doyurmak istedi mi etrafındakiler mutlak surette aç kalsınlar. Ben bu kadar kendi zıddı ile beraber gelen ve zıtlarının altında kaybolan nesne göremedim. Kısa ömrümde yeni dekiz defa memleketimize geldiğini işttim. Evet, bir kere bile kimse bana gittiğini söylemediği halde, yedi sekiz defa geldi ve o geldi diye biz sevincimizden davul zurna, sokaklara fırladık.’…’ nihayet şu kanaata vardım ki, ona hiç kimsenin ihtiyacı yoktur. Hürriyet aşkı, bir nevi snobizmden başka birşey değildir. Hakikaten muhtaç olsaydık, hakikaten sevseydik o sık sık gelişilerinden birinde adamakıllı yakalar, bir daha gözümüzün önünden, dizimizin dibinden ayırmazdık.’
2. Zaman ve Saatler
‘Beni adam eden saatlerdir’
‘sık sık, Cenab-ı Hak insanı kendi sureti üzerine yarattı, insan da saati kendine benzer incat etti derdi’
‘saatin kendisi mekan, yürüyüşü zaman, ayarı da insandır. Bu da gösterir ki zaman ve mekan insanla mevcuttur.’
‘Maden, kendiliğinden ayarı kabul etmez. İnsan da böyledir. Salah iyilik, Hakkın bize lutufla bakışı sayesinde olur. Saat de böyledir.’
Yine zamana sahip çıkmanın önemi için ‘ al bakayım şunu, hele bir zamanına sahip ol, ondan sonra Allah kerimdir’
Yine kitaptaki önemli vurgulardan birisi, felsefe kavramı üzerine. Yukarıda geçen kavramları ‘gerçek felsefe’ olarak adlandırması (s.34) göstermektedir ki yazarın algısında gerçek ve gerçek olmayan felsefe bulunmaktadır.
‘Ayar saniyelerin peşinden koşmaktır’
3. Reasoning vs Intellect (Çıkarımsama ve Zeka veya daha güzel kelimelerle muhakeme ile aklın mukayesesi)
(s.44) ‘Hakikatte bütün bu insanlar hakikat denen duvarın ötesine geçmek için birer delik bulmuş yaşıyorlardı.’ … ‘inanmaktan daha mühim bir şeyle hareket ediyorlardı.’…’Onlar için imkan denen şeyin hududu yoktu. Herşeyin mümkün olduğu bir alemleri vardı. Eşya, madde, insan, her şey bu hudutsuz imkanın eşiğinde, her an kendini değiştirecek muceizeli kelimeyi, formülü, duayı, yahut ameliyeyi bekliyordu. Evet onların gördükleri, elleriyle yokladıkları, duyularına cevap veren şeylere herkes gibi innammaktan başka hiçbir günahları yoktu.’
‘aklı ortadan kaldırmadan hakikate ermenin imkansızlığını her zaman söyler, çok defa yarı mastor gezerdi. Böyle anlarında durmadan perdenin öbür tarafından bahseder, görünenin ötesinde insanı bekleyen lezzetleri anlata anlata bitiremezdi.’
4. Modernizim eleştirisi
(s. 58)Modern hayat, ölüm düşüncesinden uzak yaşamayı emreder’
‘Hem ne oluyor kuzum, kendi hayatımızı mı yaşayacağız. Yoksa ölüleri mi bekleyeceğiz?’
(S.259)Zannederim ki hep satte kalıyor onun arkasındaki şeyleri ihmal ediyorsunuz. Saat bir vasıta, bir alettir. Tabii muhim bir alettir. Terakki saatin tekamülüyle başlar. İnsanlar saatlerini ceplerinde gezdirdikleri, onu güneşten ayrıdıkları zaman medeniyet en büyük adımını attı. Tabiattan koptu. Müstakil bir zamanı saymağa başladı. Fakat bu kadarı kafi değil. Saat zamandır, bunu düşünmemiz lazım’
5. Toplum sınıflandırması
(s.137)Onlar Nizamıalemcilerdi. Dünyayı düzeltmek zahmetini üstlerine alan bu aristokratların altında daha geniş bir tabakaya ‘Esafil-i şark’ adı verilmişti. Onlar kültürden, medeniyetten bu kahvedeki müterek hayata yarayacak kadarını almakla yetinen günlük hazların ve geçim sıkıntısının veya çaresizliklerinin dışında yalnızca komiğin, aksayanın üzerinde zararsızca durmakle yetinenelrdi. Nihyaet üçüncü bir tabaka, Şiş Taifesi gelirdi. Şiş, hiçbir inceliği olmayan şehier hayatına intibak etmemiş, yahut kaba insiyaklarını yenememiş insanlardı. Şiş Taifesin’nden bir insan kavga edebilirdi, bir Esafil-i Lark veya Zimacı ancak Şiş’liği tutarsa kavga ederi. Binaenaleyh, Şiş’lik biraz da iptidailik manasına geliyrodu. Ve yalnız bu taife, belki de kalabalık olduğu için Yarım Şiş diye kendi içinde de ayrıca sınıflanırdı.
(s.215) Kainat lahana gibi, yaprak yaprak, kat kat.
6. Celtic Para Basımı
(s.226) Evet, amma, tabii onlar da nazardeğmesin, kem gözden korusun diye bir şeyler takınıyorlardı. Hristiyan devletlerinde verilmesi adet olan ve sonraları bize de geçen nişanları hakikatte okunmuş, üflenmiş tılsımlar olduğunu Seyyit Lütfullah’tah işitmiştim. Ben onları kastediyordum…’
7. Sosyal problemlere sayısal çözümler
(s. 233)Newton başına düşen elmayı, elma olmak haysiyetiyle mütalaa etseydi belki çürümüş diye atabilirdi. Fakat o böyle yapmadı. Şu elmadan nasıl istifade edebilrim? diye kendine sordu. Azami istifadem ne olabilir? dedi. Siz de öyle yapın! Baldızım musikeden başka birşeyde muvaffak olmak istemiyor. O halde elimde iki rakam var. Baldızım ve musiki. Birncisini değiştremeyeceğime göre, ister istemez ikincisi hakkında fikirlerim değişecek. Bladızıma hangi musiki uyar? Böyle düşünün! Sonuna kadar bu çıkmazda mı kalacaksınız? Elbette ki hayır…’
8. Memurluk ve atamalar
Kitabın aşağı yukarı yarısından sonraki kısmı tam bir devlet eleştirisine dönüşmekte. Osmanlıdan başlayan devlet, devletin algı yönetimi, memurluk ve bürokrasi üzerine yazılmış bir eleştiri niteliğinde.
(s.251) Biz bu meseleyi halletik. Müessesmize tam referansı olmayan, iyi tnaımadığımız kimse giremez. Bunun için de prensipimiz gayet sağlam. Memurlarımızın yarısı, kendi akraba ve yakınlarımız olacak. Yarısı dadışarıdan güvendiğimiz yüksek insanların tavsiyelileri. Böylelikle her nevi dedikoduyu önlemiş olacağız. HErkes kefaleti umumiye altında çalıacak. ‘
(S.256)işlerinden başka işleri olmayanlar… Yani demek istiyroum ki, kendilerine gösterilen işlerden başka işi olmayanlar… Yani btün zamanlarını yalnız ona verenler. Mesela okur yazar, yahut musiki seven kadın için ev işi çarçabuk bitirlmesi gereken şeydir. Çünöü başka iş yapacaktır. O halde zaman onun için kıymetlidir. Dışarıda çalışan ev kadını da böyle. Dünelikçi hizmetçiler de, fakat ötekilerde saat mefhumu azalır…
Yine memur alımları ile ilgili ibret verici bir diyalog:
(s. 332) içlerinden tecrübelileri seçsek.. Mesela muayyen bir meslekte az çok çalışmış olanları…
Asla… Siz tecrübe kelimesinin hakiki manasını bilmiyorsunuz. Tecrübe sahibi demek, yıpratılmış olmak, muayyen hudutta ve muayyen fikirlerde donmuş olmak demektir. Bu cins insanlardan bize hiçbir zaman hayır gelmez.
… O halde, dedim, tecrübesizleri seçelim
… İşsizliğin tecrübesini yapmış olurlar ki, daha güçtür. İdaresi hakikaten güçtür. Olmaz.
9. Toplumdaki altı ve inanç
Yazar, aslında hiç var olmayan Ahmet Zamani Efendi uydurmasına insanların nasıl inandığını, hatta onun hayatını anlatan kitabın yazılmasını, toplumun bu kitaba nasıl ihtiyacı olduğ, olmayan bu insanla akrabalık bağı iddia edenleri aşağıdaki satırlarda anlatmıştır.
(s.280)Ahmet Zamani Efendi isminde hiçbir insan tanımamıştım. Hatta adını ilk defa işitiyordum. ‘Ah Yarabbim, ekemek paramı niçin bana doğrudan doğruya vermedin de beni başkalarının uydurduğu bir yalan yaptın’’
(s.297)Tarih günün emrindedir. Ben sana yüz meselede yüzlerce kaüıt gösteririm ki yalandır, bundan ne çıkar? Mevcut olmasa adını bilemezdiniz, ondan konuşmazdınız.. Bütün mesele şuradan geliyor: Kendinizi zamanınızdan üstün görüyorsunuz.. Entellektüel gururu. Ben bütün hakikatleri bilirim, demek isityorsunuz! Hayır azizim, öyle birşey olamaz. Bir insan bütün hakikatleri bilemez, bilemez…
(s.314)Ahmet Zamani Efendi bizim asrımızın bir ihtiyacıdır. Bu itiyacı on yedinci arın sonunda tatmin ediyor, işte bu kadar.. Çünkü bu fikir yaşanan iki büyük realiteye dayanıyordu, halanıze ve size. Siz kabul ediltikden sonra mesela baştan halledilmişti. Bu kadar sevilen iki şahsiyet tarihin en uzak zamanına götürmekten tabii ne olabilir? Amma yermi sene evvel halanız bunu yapsaydı, herkes ayıplardı. Çünkü ne siz on sene evvel bugünkü sizdiniz ne de Zerife Hanım bugünkü Zarife Hanım’dı.
10. Dünya ve dünyaya bağlılık
Ama bu iş pazarlığa gelmez. Bu masada biri de bini de kazanan hep aynı şeylerin üzerinde ve sonuna kadar kaybetmek üzere oynar. Kazanç belki tesadüf olabilir fakat kaybettiğimiz şey tam ve katidir. Oyuna girdiğimiz anda onu kaybettiniz demektir. Fazilet, pazarlık götürür mesele değildir. Onun içindir ki eskiler insan tabiatını olduğu gibi kabul ederek söze başlarlardı. “Cümlenin malumudur ki tabiatı beşeriye…”
İş insanı temizliyor, gğzelleştiriyor, kendisi yapıyor, etrafıyla arasında bir yığın münasebet kuruyordu. Fakat iş aynı zamanda insanı zaptediyordu. Ne kadar abes ve manasız olursa olsun bir işin mesuliyetini altan ve benimseyen adamı, ister isetemez onun dairesinden çıkmıyor, onun mahpusu oluyordu. İnsan kaderinin ve tarihin büyük sırrı burada idi.
11. Mevsim Sonu
Ve herşeyin sonu olduğu gibi saatleri ayarlama enstitüsünün de nasıl bittiğini son bölümde anlatan yazar bitişi, yıkılmayı, yine başladığı yerden yani Halit Ayarcının yıkılması üzerine inşa ediyor. Saat evleri fikri ile yola çıkan ve bu fikri bir türlü etrafına benimsetemeyen Halit Ayarcı’nın aldatılması ve buna inanması neticesinde ayrılması ve sonrasında da bütün enstitüyü ayakta tutan gücün yokluğu ile yıkılması bir anda gerçekleşiyor ve son söz :
–Ben dedi, aldndığımı anladım…
Türk Yargısı Kaybetmiştir…
Türk hukuk sistemi kaybetmiştir. Yargımız yenilmiştir, ister kabul edin ister etmeyin golu yiyen Türk yargısıdır.
Türkiyede internet dönüşüyor da fark eden yok. Daha düne kadar bir içerikte sakınca varsa bu içeriği yayınlayan sorumluydu. Mesela benim bir web sitem var diyelim, bu siteye birisi girip (belki de hiç tanımadığım birisi) yasalarımıza kanuna aykırı birşey yazarsa bu kişi değil siteyi yayınlayan ben olduğum için ben suçluydum. Yani kanun, yayıncıları sorumlu tutuyordu (kolaya kaçıyordu, yayıncıyı yakalamak daha kolaydı). Aynı durumun benzeri televizyon ve radyolar için de geçerli. Birisi gelip televizyonda kanuna aykırı davranışta bulunsa televizyon da yayının sahibi de bundan zarar görüyordu.
Uzun süre bunu denediler. Youtube’da Atatürk’e hakaret varsa bütün youtube kapatılmaya çalışıldı. Sonra anladılar ki artık devir eski devir değil. Koca youtube, facebook kapatılamaz. Çözüm olarak içerik bazlı engellemelere gittiler.
Sonra baktılar o sayfayı engelle bu sayfayı engelle çözüm olmuyor, bir hakaret mantar gibi çoğalıyor, onu kapasan başka yerden çıkıyor.
Çözüm olarak dediler ki, ey google, ey youtube, gel Türkiyede şube aç, Türk yasalarına vergi sistemine tabi ol. O kadar reklam alıyorsun Türklerden tek kuruş vergi ödemiyorsun, içerikleri istediğin gibi kontrol ediyorsun bize hiç söz hakkı vermiyorsun.
Tabi yanaşan olmadı. Niye yanaşsınlar? Amerika’da uzaklarda keyifleri yerinde.
Sonuç olarak Türk yargı sisteminin iki alternatifi kaldı, birisi ya mağlubiyeti kabul edip bir kenara çekilmek ve bırakınız isteyen istediği içeriği yayınlasın, youtube hazretleri kapatmayı uygun görürse kapatsın deyip youtube, facebook, twitter gibi sosyal ağ devlerine boyun eğmek. Diğeri ise interneti tamamen kapatmak.
Şimdilerde iş biraz sisyasete döküldü, başbakana saldıranlar bir koz olarak kullanıyor ama belki farkında olmayanlar vardır diye yazıyorum, mesele akp veya chp veya mhp veya bdp veya (diğer yüz parti) meselesi değil, mesele Türkiyedeki yargının meselesidir.
Evet, olay rüşvet, yolsuzluk, başbakanın, hocaefendinin, mhp’nin, siyasetçilerin, iş adamlarının onun bunun kasetini engellemek olarak gösteriliyor, mutlaka işin içinde bunlar da vardır, birilerinin Türkieyde birşeyleri kontrol altında tutmak istediği kesin. Ama bunlar güncel ve önemli olmakla birlikte belki toplasanız 3-4 yılda, yüzlerle ifade edilebilecek meseleler.
Esas mesele, yılda milyonları bulan ve hukuk sistemimize aykırı yayınların ne olacağı. Uzun vadede bu işin nereye gideceği. Siyasi kozlaşmanın arasında, sanki yargımızın, hukuk sistemimizin acziyeti kaynıyor kanısındayım. Birilerinin siyasi restleşmesi arasında, bizim hukuk sistemimizin bu meseleyi nasıl çözeceğini cevaplayan yok. Mesela, birisi de çıkıp, gerçekten montaj olan bir video kaydının (ki bunlar da geçtiğimiz süreçte çıktı ve hiç hak etmeyen kişileri, filimlere sinemalara montaj yapıp gerçek gibi sürenler oldu) bunlara karşı yargı sistemimizin nasıl bir çözümü olduğunu söyleyen yok. Atatürk’e hakaret eden, 18 yaşından küçük çocuklarımıza, içki, kumar, cinsel içerikli yayın reklamları yapan, Türk ordusuna, şehitlerimize, ecdadımıza, sana, bana söven, hakaret eden, iftira atan birisine Türk yargısının nasıl müdahale edeceğini söyleyen yok. Yargının bu çaresizliği de uzun vadede çok daha kritik sonuçlar doğuracaktır.
Hele ki herkesin yargıya ihtiyacının bu kadar arttığı ve hakkın adaletin hukuğun öneminin bu kadar ön planda olduğu bir dönemde, bence esas mesele günlük değil uzun vadede yargı sistemimizin merkezi amerikadaki bu sosyal ağlara karşı ne yapacağıdır.
Çevresi olmayana iş yok
şu meşhur, iş bulma konusunda tanıdık çevre etkisi hakkında ben de bir iki şey söylemek istiyorum. Evet Türkiyede çevren yoksa iş bulman çok zor. Evet Türkiyede iş bulmanın en güvenilir ve en etkili yolu çevreden geçiyor. Peki bu yanlış mı? Belki kritik edilecek yanları olabilir ama ben farklı bir sav olarak bu uygulamanın doğru yanlarını da göz ardı etmememiz gerekitiğini düşünüyorum.
Birincisi dünyanın pekçok yerinde işe alım için en iyi yöntem çevreden ve bir kişinin referans olmasından geçer. Türkiyede de böyle olması çok eleştirilmemeli.
İkincisi, zaten üniversite mezunu olmuşsan ve hala bir çevren yoksa, oturup düşünmen gerekir. Çünkü genelde üniversite bitene kadar evden okula, okuldan eve giden birisinin çevresi olmaz ve bu adamın işinin de olması bence gerekmez. Adam olan, çalışmaya niyeti olan küçük yaşlardan itibaren çalışır. Hadi diyelim ki lisede çalışmak zor, en kötü üniversitede çalışır ve bir çevresi olur. Bir işveren için en zor şey, referansı olmayan, ertesi gün işe gelip gelmeyeceği bile belli olmayan bir kişiyi işe almaktır.
Gidin hiçbir iş bulamıyorsanız, en kötü pizzacıda pizza dağıtın, iş ahlakınız, çalışma disiplininiz olduğunu ispatlamanın tek yolu ne yazık ki bir iş geçmişi ve yeterince iş geçmişiniz varsa zaten çevreniz de var demektir.
Çevreniz yoksa, çözüm şikayet etmek değil, bir yerlerden işe başlamak.
Ha Türkiyede herkes genel müdür seviyesinden iş hayatına atılmayı düşündüğü için doğal olarak çevresi olmamasından şikayet ediyor, henüz, ben yeterince çalışıp yeterli kişisel itibarımı (tanınırlığımı) oluşturamadım, veya eğitimim veya tecrübem işe girmek için yeterli değil diyenini görmedim, hep suçlu başkasıdır zaten 🙂
Recent Comments