Monthly Archives: June 2013

Sosyal Ağ, Güven Ağı değildir

Türkiyeye son yapılan sosyal medya saldırısından sonra, hepimizin daha dikkatli olması gerektiğini düşünüyorum.

Bunun için aşağıda bir liste halinde, sosyal medyada dikkat edilmesi gerekenleri hazırladım.

Belki çoğu bildiğiniz ve dikkat ettiğiniz şeyler ama yine de okumanızda ve haberi olmayan birilerine ulaşır ümidiyle paylaşmanızda yarar var.

“Sosyal Ağ, Güven Ağı değildir!!!”

1. Sosyal meydada gördüğünüz hiçbirşeye inanmayın. Özel laboratuarlarda hazırlanan video ve resimlerin sosyal medyada insanların düşüncelerini etkilemek için dağıtıldığını bilin.

2. Hiçbirşeyi ama hiçbirşeyi araştırmadan paylaşmayın. Sırf duygularınıza tercüman oluyor veya hoşunuza gidiyor diye paylaştığınız birşey aslında kötü niyetli, halkın bir kısmını etki altına alacak yanlış bir haber olabilir.
Paylaştıklarımızdan sorumluyuz ve her kasıtlı habere, özel olarak hoşa gidecek birşeyler eklenerek servis edilmekte.

3. Tanımadığınız kişileri eklemeyin. Sırf güzel bir iki kız resmi var diye, veya inandığınız dinin sembolleri fotoğraf albümünde diye eklediğiniz kişi, aslında bir provakatör olabilir.
Ayrıca sosyal medya hırsızlığı denilen bir saldırı türü de çıktı. Buna göre sizi ekleyen kişi, sizin hayatınızı çalıyor ve bir arkadaşınıza kendisini siz gibi tanıtabiliyor.
Hepsinin yanında sizin hayatınızı, sizin hayatınıza ait bilgileri çalıp kullananlar var. Mesela doğum tarihiniz, bankaların güvenlik soruları arasında, bu tip bilgileri ha hiç girmeyin ya da yanlış girin.
Ama neticede tanımadığınız kişileri eklemeyin, sizin hayatınızı çalıyor olabilir.
Veya hiç hissettirmeden sizin düşüncelerinizi formatlıyor olabilir. Bir insana çok değil her hafta sadece 1 kere “susadım” kelimesinin okutulması ile günlük ortalama su tüketiminin arttırıldığını biliyoruz.
Sosyal medyada eklediğiniz kişiler çok daha organize bir şekilde sizlere hissettirmeden uzun süreye yayılmış mesajları okutturuyor veya bilinç altınıza işliyor olaiblir.
Ekleyeceğiniz kişiler, size arkadaşlık isteği yollayan kişiler ile mutlaka önce mesajlaşın, tanıdığınız kişi olduğundan emin olun.
Bazı kişiler, sosyal medyayı, yeni arkadaşlarla tanışma aracı olarak kullanıyor olabilir ama bu büyük bir hatadır. Sosyal medyada tanıştığınız kişilerle gerçek hayatta tanışma ihtimaliniz yoksa çok büyük ihtimalle sahte bir kişilikle tanışıyorsunuz demektir.

4. Sosyal medyayı iletişim için kullanmamaya çalışın. Alınan çok sayıdaki güvenliğe rağmen, gerek bilgisayarınız gerek cep telefonunuzun virus, trojan, worm gibi saldırılara açık olduğunu, ve hiçbir zaman %100 güvenli olmadığını
bilin. Son günlerde sosyal medya hesaplarının çalınması ve kötü niyetli kişilerin eline geçmesi sonucunda, o güne kadar yazdığınız bütün mesajlarınızın, arkadaş listenizin, kiminle neler konuştuğunuzun, birilerinin eline geçebileceğini bilin.

5. Kendiniz olun. Genelde gerçek hayatta başarısız olan kişilerin veya farklı kişilikleri merak edenlerin, sosyal medyada, aslında olmadıkları bir kişilikte davrandıkları biliniyor. Bu çok yaygın bir bozukluk ve bunu kullanan kötü niyetli kişiler bulunuyor.
Siz sosyal medyanızdaki görüntünüze bakarak değişik gruplara ve üyeliklere davet edip daha sonra kendinizi mutlu hissetmek için takındığınız bu kişiliği istedikleri farklı bir kişiliğe çevirmek, tahmin ettiğinizden çok daha kolay. Ya olduğunuz gibi görünün, ya da göründüğünüz gibi olun. Birkaç kişiye mesaj vermek için, birilerinin hoşuna gitmek için olmadığınız gibi davranmayın.

6. Sosyal medyanın, başta devlet kurumları olmak üzere çok sayıda kişi tarafından izlendiğini, yaptığınız paylaşımların, ileride önünüze çıkabileceğini bilin.

7. Sosyal medyadaki savaş taktiği, şu anda “ilk vuran kazanır” mantığı ile işlemektedir. Size ilk ulaşan, düşüncelerinizi, hislerinizi ve eylemlerinizi etkileyebilir. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, bir kişinin oldukça önemli ve faydalı konuşmasının, karikatürize edilmiş halinin, konuşmadan önce izlenmesi, o konuşmanın mesajının doğru algılanamaması için yeterlidir. Dolayısıyla her ne izlerseniz izleyin, ön yargılardan bağımsız bir şekilde olayları değerlendirmeyi deneyin.

Ayrıca çok sayıdaki kaynaktan derlediğim aşağıdaki tehditleri paylaşmak istiyorum :

1. Kişisel güvenliğiniz için tehdittir. “Ben ve kocam, amerika tatiline çıkıyoruz” şeklindeki bir mesaj evinizin boş olduğunu bütün dünyadaki hırsızlara duyurmak olarak görülebilir.
Veya artık konum bilgisinin paylaşıldığı durumlarda, dünyanın bir ucunda olduğunuzu bütün dünyaya duyurduğunuzun farkında olun.

2. Toplum güvenliği için tehdittir. Yapılan araştırmalar, çoğu yanlış bilginin doğru sanılma hissini arttırdığını göstermiştir.

3. Finansal bilgileriniz için bir açıktır. Hergün onlarca sitede işlem yapıyorsunuz. Güvenlik için sorulan soruların çoğunu sosyal medyada paylaşıyor olmanız, kötü niyetli insanların işini kolaylaştırır. Doğum tarihiniz, aile üyelerinizin isimleri, eğitim ve iş geçmişiniz, e-posta adreslerinizi yayınlayarak riski arttırıyorsunuz. Bu konuda çok sayıda yazı yazılmış durumda. Bir kişinin kişiliğini çalmak için dahi olmaya gerek yoktur.

4. İtibarınız için risktir, herkesin iniş çıkışlı bir hayatı vardır. çocukluk veya gençlik yıllarınızda çekilen bir fotoğraf veya video, sizin ilerideki iş hayatınızdan sosyal yaşamınıza kadar çok şeyi etkileyebilir. Unutmak istediğiniz bir hatıranızın, bütün çevreniz tarafından bilinmesi sizi ileride daha güç psikolojik problemlere sürükleyebilir. İnternette, yeni bir hayata başlamak için etrafına yalvaran onlarca kişinin durumu, ibretlik olarak sunulmakta.

5. Sosyal medyanın bağımlılık yapan bir özelliği olduğu ve bazı kişiliklerde, üretkenliği etkileyici ölçüde vakit kaybına sebep olduğu bilimsel bir gerçektir. 2012 yılında yapılan bir çalışmadan ingiliz firmalarının, sosyal medya kullanımından dolayı, günde 264 milyon dolar kaybı olduğu görülmüştür.

6. Sosyal medyadaki haberlerin polis tarafından takip edilme ve hakkınızda işlem yapılma hakkı olduğunu bilin. Örneğin Alexander Song isimli kişi, uluslar arası basına çıkacak kadar çok kişiyi öldüreceğini yaydıktan sonra polis tarafından tutuklanmış ve sorgulanmıştır. Aslında tek bir silah bulunmamasına karşılık, güvenlik güçleri yalan dahi olsa haberleri izlemek ve toplumun iyiliği için sizin özgürlüğünüzden geçici süreylede olsa alı koymak zorunda kalabilirler. Dolayısıyla şaka bile yapıyor olsanız yazdıklarınızın sonuçlarını iyi hesaplayın.

7. Çalıştığınız işyeri, kurum veya okuduğunuz okulların, sosyal medya ile ilgili şartlarını yönetmeliklerini iyi biliniz. Türkiyede ne yazık ki henüz çok oturmamış olsa da, çoğu uluslar arası kuruluşun sosyal medya ile ilgili kısıtlayıcı şartları bulunur. Örneğin bir katolik okulunda bulunan bir yönetmelik, bir öğrencinin sosyal medya kullanırken, yaptığı bütün eylemlerin (bir mesaj yazmak da dahil) okulun görüşünü yansıtmak zorunda olduğunu yazmaktadır. Bu durumda, kürtaj, eşcinsellik, boşanma, doğum kontrolü gibi konularda, öğrencinin kişisel görüşlerini paylaşması, ve okulun katolik görüşüne aykırı beyanda bulunması, kendisi için disiplin suçu olarak kabul edilebilir.

8. Sosyal medya araştırma şirketlerini kullanan, çok sayıda işe alım kurumu, günümüzde hızla artmaktadır. Bazı sosyal medya araştırma kurumları, işe alınmak istenen adaylar hakkında özel olarak internet üzerinde araştırma yapmakta ve bir rapor halinde yeni kurumuna sunmaktadır. Sosyal medya geçmişi yüzünden, hiç haberi olmadığı halde iş başvurusu geri çevrilen adaylar olmaktadır.

9. Güvenlik ayarlarınızın yüksek olması, gerçekten güvenli olduğunuz anlamına gelmez. Birşeyin görülmesini istemiyorsanız en güvenilir yolu, onu hiç paylaşmamaktır. (Andrew Marovich)

Kaynaklar: http://mashable.com/2012/09/04/students-social-media-warnings/
http://www.businessesgrow.com/tag/search-engines/
http://about-threats.trendmicro.com/ebooks/socialmedia-101/#/1/

OSX ve Windows

Bu yazıyı yazıp yazmamayı epey düşündüm. Korkum gereksiz yere reklam yapmaktı ancak sonunda yazmaya karar verdim. İşin doğrusu şu anda bir mac mini aldım ve uzun süredir kullandığım mac book air’den hiç sorun olmadan tek adımda, bütün programları (kurulmuş olan programların tamamını), bu programların ayarlarını (hatta firefox’ta kaydedilen şifrelere ve gezinti geçmişine kadar) ve bütün kayıtlı verileri (mesela maillerimi) sorunsuz bir şekilde bir OSX sisteminden diğerine taşıyabilmiş olmamdır.

Yıllardır windows kullanıyorum ve iki sistemi karşılaştırıyorum. Şu anda convertable book ismi ile piyasada olan Toshiba’nın u925t ultrabook’unu da aldım ve windows 8 ne yazık ki ilk word dokumanını açtığımda mavi ekranı sergiledi.

Elbette windowsun çok farklı platformları destekleme avantajı, kendi ürettiği donanımda değil de farklı firmaların donanımlarında çalışıyor olması gibi avantajları ve bir işletim sistemini çok zorlayan özellikleri var. Ancak buradan biz bilgisayar mühendislieri için çıkarılacak çok ders olduğunu düşünüyorum.

Apple, benim görebildiğim kadarıyla çok ciddi anlamda test ve tasarım üzerine yoğunlaşmış. Windows sistemlerde hayatta olmaz dediğim, ve hatta hayal bile edemediğim şeyleri düşünmüş, çözmüş ve çıkabilecek problemlerini test etmişler. Yıllarca apple sistemlerini fiyatları yüzünden eleştirirdim ama son yaşadıklarımdan sonra bir kere daha OSX işletim sisteminin ne kadar başarılı olduğunu söylemek ve hakkını teslim etmek zorundayım.

Ayrıca OSX’in en sevdiğim yanı, yıllarca alıştığım Unix ve Linux alt yapısı üzerine kurulu olması ve komut sisteminin ve işletim sistemi tasarımının uyumlu olması. Sadece bir paket yönetim sistemi ve grafik arayüzü eklenmiş (tabi sistem her aşamada elden geçirilmiş) ve sunulmuş hissi var. Bu da benim gibi Linux ortamına alışan kişiler için bir artıdır.

Kısacası, yıllarca ve hala windows kullanan birisi olarak OSX gerçekten çok daha güzel ve farklı bir rüya gibi. Ama işin bir diğer yanı da oyunlar ve bazı programlar için hala windows’a bağlı olunduğu gerçeği.

Çıkarılacak ders ise, bir sistemi piyasaya sürmeden önce öldürene kadar test edilmesi gerektiği. O kadar çok test yapın ki kullananlar hayran kalsın.

Insandan da virus olur mu?

Yazan : Şadi Evren ŞEKER

Evet günlük hayatımıza giren bilgisayar virüsleri ve vücüdumuza hergün giren ve çıkan sayısız biyolojik virüs ve sosyal hayatımızın, toplumun bozulması veya bir amaç uğruna yoğrulmasını hedefleyen sosyal virüslerin yanında acaba bizler, birey olarak, hiç fark etmeden birer virüs gibi, birilerinin işine gelen şeyleri topluma bulaştırıyor olabilir miyiz?

Ne yazık ki uzun süredir bilerek veya bilmeyerek bunu yapıyoruz. Hem bilişim dünyasında çok da hızla yapılan bir iş bu. Bu yazıyı yazmama sebep olan olay basitçe microsoft firmasının yeni office paketi 2013. İlk izlenim olarak çok fazla yeni şey getirMEyen ve bir devrim niteliğinde olMAYan yeni paketin ilk karşılaştığım ve hayatıma hemen etki eden en büyük özelliği office 2013 ile kaydettiğim dosyaları başkalarının açamıyor olması.

Aslında biz bu filimi daha önce gördük. Hemen her sürümünde bir uyuşmazlık sorunu olarak kendi ürettiği eski office paketleri tarafından bile desteklenmeyen yeni dosya yapıları getiren microsoft bir kere daha “benim ürünümü satın alırsanız ömrü 2 yılı geçmez” kaidesini hatırlatıyor ve artık bir önceki office paketinin kullanılamaz hale geldiğini duyuruyor.

Henüz kontrol etmedim ama adım gibi eminim, eski sürümlerin yeni dosya yapısını desteklemesi için çevirmeye yarayan (converter) çok sayıda 3. firma tarafından piyasaya sürülen yazılım olduğundan eminim. Bu da bir sektör oluşturmanın ve para kazan(dır)manın farklı bir yolu.

Gelelim son kullanıcının nasıl virüs olduğuna. İşte 2013 kullanıyoruz ya, geçen hafta kaydedip yolladığım bir sunum dosyasını açamayan 2 arkadaşım bugünlerde 2013 için fiyat arayışındalar.

Eskiden virüs yazanların hatırı sayılır bir kısmı üniversitedeki gençlerdi. O zamanlar çok gelişmemiş olan siber suç mücadelesi ve bunları içeren kanunların da el vermesiyle, üniversite sunucularından yayılmaya başlayan virüsler azımsanmayacak kadar çoktur. Hatta hayatımızı değiştiren çoğu şeyin bir şekilde amerikadaki bir kaç üniversite ile yolları mutlaka bir yerlerde kesişmiştir.

Sanırım microsoft ve diğer firmalar bunun farkında ki, üniversite kullanıcılarına mümkün olan en uygun fiyattan! son teknoloji ürünlerini veriyor. Eh günde ortalama 7-8 saat bilgisayar başında geçiren birisi olarak da bu virüsü istemeye istemeye bütün dünyaya yayıyoruz.

Ne diyelim her açıdan bakıldığında başarılı bir pazarlama stratejisi. Zaten “işletme bilimini” bu yüzden seviyorum. Bilgisayar bilimlerindeki çoğu çığır açan fikir (örn. oyun teorisi, genetik algoritmalar, veri madenciliği v.b.) işletmeden alınmadır. İşletme biliminin en önemli özelliği aynı zamanda ampirik bir bilim olması ve deneye dayalı sonuçları topluma adapte edebilme özelliğidir.

Şöyle bir bakınca nereden nereye dedirtecek nezle virüsünden microsoftun office pazarlama stratejisine giden bir yol, gerçekten ibretlik. Üzücü olan ise, nezle virüsünü kapan her bireyin istemeyerek de olsa bu virüsü yayması gibi, bizler de bir firmanın virüs gibi bize enjekte ettiği ürünleri yayıyoruz. Hem de bunun yayılmasını kolaylaştırmak için özel olarak tasarlanmış İnternet üzerinden.