Saatleri Ayarlama Enstitüsü

Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Ahmet Hamdi Tanpınar

Kitap kültürel, dini, psikolojik ve sosyal pek çok konunun kritik edildiği tam bir sosyal bilim fakültesi gibi. Türkiyeyi özellikle de yakın Türkiye tarihini ve günümüzdeki bürokrasiyi, toplum algısını ve insan ilişkilerini anlamak isteyenler için paha biçilmez bir kaynak kitaptır.

saatleriayarlamaenstitusu

kitaptaki bir kaç konu başlığını ve işleniş şeklinı aşağıda özetlemeye çalıştım.
1. Hürriyet.
‘Bu kelimeyi bugün sadece siyasi manasında kullanıyoruz. Ne yazık! Onu politikaya mahsus birşey addedenler korkarım ki, hiçbir zaman manasını anlamayacaklardır. Politikadaki hürriyet, bir yığın hürriyetsizliğin anahtarı vey ardına kadar açık duran kapısıdır. Meğer ki dünyanın en kıt nimeti olsun; ve bir tek insan onunla şöyl eiyice karnını doyurmak istedi mi etrafındakiler mutlak surette aç kalsınlar. Ben bu kadar kendi zıddı ile beraber gelen ve zıtlarının altında kaybolan nesne göremedim. Kısa ömrümde yeni dekiz defa memleketimize geldiğini işttim. Evet, bir kere bile kimse bana gittiğini söylemediği halde, yedi sekiz defa geldi ve o geldi diye biz sevincimizden davul zurna, sokaklara fırladık.’…’ nihayet şu kanaata vardım ki, ona hiç kimsenin ihtiyacı yoktur. Hürriyet aşkı, bir nevi snobizmden başka birşey değildir. Hakikaten muhtaç olsaydık, hakikaten sevseydik o sık sık gelişilerinden birinde adamakıllı yakalar, bir daha gözümüzün önünden, dizimizin dibinden ayırmazdık.’
2. Zaman ve Saatler
‘Beni adam eden saatlerdir’
‘sık sık, Cenab-ı Hak insanı kendi sureti üzerine yarattı, insan da saati kendine benzer incat etti derdi’
‘saatin kendisi mekan, yürüyüşü zaman, ayarı da insandır. Bu da gösterir ki zaman ve mekan insanla mevcuttur.’
‘Maden, kendiliğinden ayarı kabul etmez. İnsan da böyledir. Salah iyilik, Hakkın bize lutufla bakışı sayesinde olur. Saat de böyledir.’
Yine zamana sahip çıkmanın önemi için ‘ al bakayım şunu, hele bir zamanına sahip ol, ondan sonra Allah kerimdir’
Yine kitaptaki önemli vurgulardan birisi, felsefe kavramı üzerine. Yukarıda geçen kavramları ‘gerçek felsefe’ olarak adlandırması (s.34) göstermektedir ki yazarın algısında gerçek ve gerçek olmayan felsefe bulunmaktadır.
‘Ayar saniyelerin peşinden koşmaktır’
3. Reasoning vs Intellect (Çıkarımsama ve Zeka veya daha güzel kelimelerle muhakeme ile aklın mukayesesi)
(s.44) ‘Hakikatte bütün bu insanlar hakikat denen duvarın ötesine geçmek için birer delik bulmuş yaşıyorlardı.’ … ‘inanmaktan daha mühim bir şeyle hareket ediyorlardı.’…’Onlar için imkan denen şeyin hududu yoktu. Herşeyin mümkün olduğu bir alemleri vardı. Eşya, madde, insan, her şey bu hudutsuz imkanın eşiğinde, her an kendini değiştirecek muceizeli kelimeyi, formülü, duayı, yahut ameliyeyi bekliyordu. Evet onların gördükleri, elleriyle yokladıkları, duyularına cevap veren şeylere herkes gibi innammaktan başka hiçbir günahları yoktu.’
‘aklı ortadan kaldırmadan hakikate ermenin imkansızlığını her zaman söyler, çok defa yarı mastor gezerdi. Böyle anlarında durmadan perdenin öbür tarafından bahseder, görünenin ötesinde insanı bekleyen lezzetleri anlata anlata bitiremezdi.’
4. Modernizim eleştirisi
(s. 58)Modern hayat, ölüm düşüncesinden uzak yaşamayı emreder’
‘Hem ne oluyor kuzum, kendi hayatımızı mı yaşayacağız. Yoksa ölüleri mi bekleyeceğiz?’
(S.259)Zannederim ki hep satte kalıyor onun arkasındaki şeyleri ihmal ediyorsunuz. Saat bir vasıta, bir alettir. Tabii muhim bir alettir. Terakki saatin tekamülüyle başlar. İnsanlar saatlerini ceplerinde gezdirdikleri, onu güneşten ayrıdıkları zaman medeniyet en büyük adımını attı. Tabiattan koptu. Müstakil bir zamanı saymağa başladı. Fakat bu kadarı kafi değil. Saat zamandır, bunu düşünmemiz lazım’
5. Toplum sınıflandırması
(s.137)Onlar Nizamıalemcilerdi. Dünyayı düzeltmek zahmetini üstlerine alan bu aristokratların altında daha geniş bir tabakaya ‘Esafil-i şark’ adı verilmişti. Onlar kültürden, medeniyetten bu kahvedeki müterek hayata yarayacak kadarını almakla yetinen günlük hazların ve geçim sıkıntısının veya çaresizliklerinin dışında yalnızca komiğin, aksayanın üzerinde zararsızca durmakle yetinenelrdi. Nihyaet üçüncü bir tabaka, Şiş Taifesi gelirdi. Şiş, hiçbir inceliği olmayan şehier hayatına intibak etmemiş, yahut kaba insiyaklarını yenememiş insanlardı. Şiş Taifesin’nden bir insan kavga edebilirdi, bir Esafil-i Lark veya Zimacı ancak Şiş’liği tutarsa kavga ederi. Binaenaleyh, Şiş’lik biraz da iptidailik manasına geliyrodu. Ve yalnız bu taife, belki de kalabalık olduğu için Yarım Şiş diye kendi içinde de ayrıca sınıflanırdı.
(s.215) Kainat lahana gibi, yaprak yaprak, kat kat.
6. Celtic Para Basımı
(s.226) Evet, amma, tabii onlar da nazardeğmesin, kem gözden korusun diye bir şeyler takınıyorlardı. Hristiyan devletlerinde verilmesi adet olan ve sonraları bize de geçen nişanları hakikatte okunmuş, üflenmiş tılsımlar olduğunu Seyyit Lütfullah’tah işitmiştim. Ben onları kastediyordum…’
7. Sosyal problemlere sayısal çözümler
(s. 233)Newton başına düşen elmayı, elma olmak haysiyetiyle mütalaa etseydi belki çürümüş diye atabilirdi. Fakat o böyle yapmadı. Şu elmadan nasıl istifade edebilrim? diye kendine sordu. Azami istifadem ne olabilir? dedi. Siz de öyle yapın! Baldızım musikeden başka birşeyde muvaffak olmak istemiyor. O halde elimde iki rakam var. Baldızım ve musiki. Birncisini değiştremeyeceğime göre, ister istemez ikincisi hakkında fikirlerim değişecek. Bladızıma hangi musiki uyar? Böyle düşünün! Sonuna kadar bu çıkmazda mı kalacaksınız? Elbette ki hayır…’
8. Memurluk ve atamalar
Kitabın aşağı yukarı yarısından sonraki kısmı tam bir devlet eleştirisine dönüşmekte. Osmanlıdan başlayan devlet, devletin algı yönetimi, memurluk ve bürokrasi üzerine yazılmış bir eleştiri niteliğinde.
(s.251) Biz bu meseleyi halletik. Müessesmize tam referansı olmayan, iyi tnaımadığımız kimse giremez. Bunun için de prensipimiz gayet sağlam. Memurlarımızın yarısı, kendi akraba ve yakınlarımız olacak. Yarısı dadışarıdan güvendiğimiz yüksek insanların tavsiyelileri. Böylelikle her nevi dedikoduyu önlemiş olacağız. HErkes kefaleti umumiye altında çalıacak. ‘
(S.256)işlerinden başka işleri olmayanlar… Yani demek istiyroum ki, kendilerine gösterilen işlerden başka işi olmayanlar… Yani btün zamanlarını yalnız ona verenler. Mesela okur yazar, yahut musiki seven kadın için ev işi çarçabuk bitirlmesi gereken şeydir. Çünöü başka iş yapacaktır. O halde zaman onun için kıymetlidir. Dışarıda çalışan ev kadını da böyle. Dünelikçi hizmetçiler de, fakat ötekilerde saat mefhumu azalır…
Yine memur alımları ile ilgili ibret verici bir diyalog:
(s. 332) içlerinden tecrübelileri seçsek.. Mesela muayyen bir meslekte az çok çalışmış olanları…
Asla… Siz tecrübe kelimesinin hakiki manasını bilmiyorsunuz. Tecrübe sahibi demek, yıpratılmış olmak, muayyen hudutta ve muayyen fikirlerde donmuş olmak demektir. Bu cins insanlardan bize hiçbir zaman hayır gelmez.
… O halde, dedim, tecrübesizleri seçelim
… İşsizliğin tecrübesini yapmış olurlar ki, daha güçtür. İdaresi hakikaten güçtür. Olmaz.

9. Toplumdaki altı ve inanç
Yazar, aslında hiç var olmayan Ahmet Zamani Efendi uydurmasına insanların nasıl inandığını, hatta onun hayatını anlatan kitabın yazılmasını, toplumun bu kitaba nasıl ihtiyacı olduğ, olmayan bu insanla akrabalık bağı iddia edenleri aşağıdaki satırlarda anlatmıştır.
(s.280)Ahmet Zamani Efendi isminde hiçbir insan tanımamıştım. Hatta adını ilk defa işitiyordum. ‘Ah Yarabbim, ekemek paramı niçin bana doğrudan doğruya vermedin de beni başkalarının uydurduğu bir yalan yaptın’’
(s.297)Tarih günün emrindedir. Ben sana yüz meselede yüzlerce kaüıt gösteririm ki yalandır, bundan ne çıkar? Mevcut olmasa adını bilemezdiniz, ondan konuşmazdınız.. Bütün mesele şuradan geliyor: Kendinizi zamanınızdan üstün görüyorsunuz.. Entellektüel gururu. Ben bütün hakikatleri bilirim, demek isityorsunuz! Hayır azizim, öyle birşey olamaz. Bir insan bütün hakikatleri bilemez, bilemez…
(s.314)Ahmet Zamani Efendi bizim asrımızın bir ihtiyacıdır. Bu itiyacı on yedinci arın sonunda tatmin ediyor, işte bu kadar.. Çünkü bu fikir yaşanan iki büyük realiteye dayanıyordu, halanıze ve size. Siz kabul ediltikden sonra mesela baştan halledilmişti. Bu kadar sevilen iki şahsiyet tarihin en uzak zamanına götürmekten tabii ne olabilir? Amma yermi sene evvel halanız bunu yapsaydı, herkes ayıplardı. Çünkü ne siz on sene evvel bugünkü sizdiniz ne de Zerife Hanım bugünkü Zarife Hanım’dı.

10. Dünya ve dünyaya bağlılık
Ama bu iş pazarlığa gelmez. Bu masada biri de bini de kazanan hep aynı şeylerin üzerinde ve sonuna kadar kaybetmek üzere oynar. Kazanç belki tesadüf olabilir fakat kaybettiğimiz şey tam ve katidir. Oyuna girdiğimiz anda onu kaybettiniz demektir. Fazilet, pazarlık götürür mesele değildir. Onun içindir ki eskiler insan tabiatını olduğu gibi kabul ederek söze başlarlardı. “Cümlenin malumudur ki tabiatı beşeriye…”

İş insanı temizliyor, gğzelleştiriyor, kendisi yapıyor, etrafıyla arasında bir yığın münasebet kuruyordu. Fakat iş aynı zamanda insanı zaptediyordu. Ne kadar abes ve manasız olursa olsun bir işin mesuliyetini altan ve benimseyen adamı, ister isetemez onun dairesinden çıkmıyor, onun mahpusu oluyordu. İnsan kaderinin ve tarihin büyük sırrı burada idi.

11. Mevsim Sonu

Ve herşeyin sonu olduğu gibi saatleri ayarlama enstitüsünün de nasıl bittiğini son bölümde anlatan yazar bitişi, yıkılmayı, yine başladığı yerden yani Halit Ayarcının yıkılması üzerine inşa ediyor. Saat evleri fikri ile yola çıkan ve bu fikri bir türlü etrafına benimsetemeyen Halit Ayarcı’nın aldatılması ve buna inanması neticesinde ayrılması ve sonrasında da bütün enstitüyü ayakta tutan gücün yokluğu ile yıkılması bir anda gerçekleşiyor ve son söz :

–Ben dedi, aldndığımı anladım…