Biz iyi biliriz! Ne kadar bildiğinizi kimse bilmiyor

Sorumuz şu: “bir insan herhangi bir insan, başkasından daha iyi bildiğini iddia edebilir mi?”.

Bilgi bir yolsa şayet, önce geçen, sonra geçenlerin başına gelecekleri bilebilir.

Bilgi üzerinde yürünen bir yol mudur?

Bence hayır. Bunu düşünme sebebim “yol” kavramının doğrusal olmasından. Yani iki nokta arasındaki en kısa mesafe bir doğrudur anlayışı bence “bilgi”ye ulaşırken geçerli değil.

Mesela şunu sorsalar: “Eğitim bir yol mudur?”

Buna evet diyebilirim, eğitim sırasında belirli bir müfredat, belirli aşamalar bulunmakta ve sırasıyla bu yoldan ilerlenmektedir.

Herkes aynı bilgiye farklı yollardan erişebilir.

Peki o zaman kimin neyi ne kadar bildiğini nasıl ölçebiliriz? Öyle ya mesela kiminin yoluna göre ulaşacağı bilgi bir adım önünde, kiminin ise aynı bilgiye ulaşmak için önünde daha fersah fersah yol var. Üstelik herkes farklı yollardan yürüyor. Belki daha önce kimsenin geçmediği bir yolda ilerliyor. Bilgiyi nasıl ölçebiliriz?

Cevap: Ölçemeyiz.

Yapılan bütün sınav ve testler, sizin eğitiminizi ölçer. Ancak bilgiyi ölçemez. Zaten bilginin ne olduğu, nerede olduğu, nasıl olduğu, bulaşıcı olup olmadığı gibi çoğu konuda tartışmalar hala neticelenmiş değil.

Başta da söyledim ya! Aynı bilgiye farklı yollardan ulaşılabilir, işte “bilginin ne olduğu” da bir bilgi ve buna giden de belki sonsuz sayıda yol var ve herkes kendi yolunda yürüyor.

Hiç mi ümit yok?

Var elbette, herkes kendi durduğu noktaya göre, başkalarını değerlendirebilir. Zaten bu biraz da insanın yapısında var, başkalarını değerlendirmek!

Mesela bir ülkenin yönetimi hakkında bilgisi olduğunu iddia eden kişi, en az on farklı yönetim biçimini bir çırpıda sayabiliyor, bu yönetim şekillerinin tarihi denemelerini, yaşanan olumlu/olumsuz tecrübeleri sayabiliyorsa, hiçbir yönetim biçimi sayamayan kişiye göre daha bilgilidir diyebiliriz. Ancak bu bile bizim durduğumuz yere göre bir iddiadır. Belki o hiç sayamayan kişi, tarihte hiç yaşanmamış çok iyi bir yönetim biçimini biliyordur, ismi dahi konmamış bu yönetim biçimini de elinde imkan olsa uygulayabilir, bilemeyiz, sadece “zan” ederiz.

Sayılar ve kelimeler bilgi değildir!

Bir diğer yanlış ise sayıların ve kelimelerin bilgiyi ifade ettiği yanılsamasıdır. Bunun temelinde şu kabul var. Şayet birşeyler biliyorsam, bunları etrafımdan öğrenmişimdir. Öğrenmem için ise sayılar ve kelimelere ihtiyacım var. Hatta öğrendiğim şeyler bana sayılar ve kelimelerle geliyorsa, bütün bilgiler sayılar ve kelimelerle ifade edilebilir.

Bence yanlış.

Öyle bilgiler var ki, ne bir sayı ne bir kelime ifade etmekte yetersiz. Hatta her kelimenin herkese farklı şeyler ifade ettiğini bile söyleyebiliriz. Daha da ileri gidip, her kelimenin, her cümlenin her bünyede farklı açılımlar yaptığını, bünyeye bir kere girdikten sonra ne kadar büyüyebileceğinin, içerideki diğer bilgilerle nasıl reaksiyona gireceğinin tahmin bile edilemeyeceğini söyleyebilirim.

Sanırım çağımızın bir hastalığı ölçmek! Herşeyi ölçen zihniyet, bilgiyi de ölçmek arzusunda.

Bu hastalığın sebebi ise “yönetmek”. Öyle ya “ölçemediğin şeyi yönetemezsin” demişler. Haklılar da. Tabi kendi anladıkları “yönetmek” kavramına göre.

Kafımızın daha net olması için şu kadarını söyleyebilirim ki, ismine “bilgi” denilen şey bu yöneticilerin “bildiği” şey değil.

Not: aslında yazımı yazarken önce kelimelerin anlamı ve nasıl zamanımızda anlam değiştirdiğini detaylıca anlatmış ve “bilgi” kelimesine gelene kadar 7 farklı kelimenin tanımını yapıp farklarını ortaya koymuştum. Ancak bu yazı ile birleştirmeyi doğru bulmadım ve genel kabul gören anlamı üzerinden “bilgi” kelimesini kullanmaya çalıştım. Artık bunlar da başka bir yazının konusu.

Konfiçyus’un bir sözü vardır : “Bir toplumun yönetimini bana verseler, işe dilini düzeltmekten başlarım” der. İşte dilde problem olunca ifadelerde de zorluk yaşanıyor ama anlatmak istediğimin anlaşılacağını düşünüyorum.